Balkanlar Turu 2. Gün: Kalkandelen-Manastır-Resne
Alaca Camii |
Balkan turumuzun ilk gününe Üsküp gezisi ile başladığımızı bir önceki yazımda anlatmıştım. Bugün ise sizlerle turumuzun 2. gününe ait detayları paylaşmak istiyorum. 2. günümüz oteldeki (Holiday Inn) kahvaltı ile başladı, kahvaltıda yöresel ürün olarak kuru et ve ajvar sos vardı. Bunlardan daha önce Makedonya mutfağı ile bir yazımda bahsetmiştim.
Ayrıca rehberimiz, Makedon mutfağından bahsederken bu yazımda bahsettiğim büryan ve biber turşusu hakkında da bilgi verdi. Büryan Balkanlar'ın meşhur et yemeği, tacuk ya da kuzu eti ile fırında yapılıyor. Biberli çökelek ya da biberli yumurta da öne çıkan tatlar arasındaymış. Yine rehberimiz kahvaltı için hazırladıkları maçkan adlı bir lezzetten söz etti, kuru ekmek biraz sıvı yağ ve tereyağda kavrulduktan sonra çok az su ve erimeye uygun peynir eklenip kapağı kapatılarak hazırlanıyormuş. Begova çorba rehberimizin bahsettiği bir başka yemek, içeriğinde pirinç, yoğurt, yumurta, un, et ve et suyu varmış.
Kahvaltının ardından Üsküp'ten ayrıldık ve Kalkandelen'e (Tetova) doğru hareket ettik. Kalkandelen, Şar dağlarının eteğinde kurulmuş bir kent. Burada yaşayanların çoğu Arnavut. Alfabe olarak Üsküp'teki gibi Kril değil Latin alfabesi kullanılıyor. Burada Türkiye'ye benzer bir yaşam var.
Kalkandelen'in elma ve kuru fasulyesi meşhurmuş, yol boyu pek çok elma bahçesi gördük.
Burada ilk durağımız Alaca Camii'ydi. Hem dış cephesi hem de içi çok renkli olan cami adını da bu görüntüsünden almış. Yapım tarihi tam olarak belli olmayan Alaca Camii İstanbul'dan gelen iki hanım tarafından yaptırılmış. Caminin süslemeleri ve detaylara verilen önem kadın eli değdiğini gösterir gibiydi. Dünyanın en süslü camilerinden biriymiş bu Alaca Camii. Süslemelerinde özellikle çiçek detayı ve İstanbul'a dair resimler dikkati çekiyordu. bahçede bu iki hanımın türbeleri de vardı.
Alaca Camii'den sonra Harabati Baba Tekkesi'ne gittik. Tekkeyi yapan kişi burası çok harap bir yer deyip tekkeyi yaptığı için bu adı almış. Ancak tekkenin kurucusu Sersem Ali Baba. Kanuni'nin ilk eşi Mahidevran'ın kardeşi vezir Ali Paşa Bektaşi olmaya karar verip vezirlikten ayrılmak isteyince Kanuni "sersem misin?" diye sormuş. Böylece Vezir Ali, Sersem Ali olarak anılmaya başlamış. Bağışladığı para ile burada bir tekke açılmasını sağladığı için tekke, Sersem Ali Dede Baba'nın adıyla anılıyormuş.
Tekke geniş bir alana yayılmış pek çok binadan oluşuyor. İçinde kışla, aşevi, misafirhane gibi çeşitli kısımlar var. Fotoğrafta bu kısımları ve Bekteşi dervişi görüyorsunuz.
Ardından Manastır'a doğru yola çıktık ve Strajaa'da mola verdik, mola verdiğimiz yerin adı Straja da Mekita.
Burada fotoğraf çekmek yasak olduğu için sadece kendi aldığım pişiyi çekebildim yöresel birtakım börek ve hamur işi çeşitleri olan çok işlek bir mekan. Bu fotoğraftaki pişinin adı mekita bizim pişiye benzeyen biraz daha kıtır ve hayli kocaman bir lezzet :) Mısır unlu tuzlu bir çeşit olan proya rehberimizin önerdiği bir başka çeşitti.
Mola yerimiz Straja'dan yaklaşık 1,5 saat sonra Manastır'a vardık. Manastır (Bitola) en büyük ikinci Makedonya kenti. Balkanlar'ın en eski şehirlerinden biri olan Manastır (Bitola)'da da bir süre etrafı gezdik.
İlk fotoğrafta Hacı Mahmut Camii'ni görüyorsunuz, sizin de fark ettiğiniz gibi minaresi bombalanmış, daha sonra da yapılmamış ve su anda cami ibadete açık değil, depo olarak kullanılıyor.
İkinci fotoğrafta Dragor nehrinin bir uzantısını, 3. fotoğrafta ise Osmanlı döneminden kalma bir bedesteni (yani çarşıyı) görüyorsunuz.
Eski Çarşı |
İlk fotoğrafta İshak Çelebi Camii'ni görüyorsunuz, şu an restore ediliyor.2. fotoğrafta 16.yy.dan kalma Saat Kulesi var. Sonraki fotoğrafta Yeni Cami görülmekte, içinde kiliseye ait kalıntılar olduğundan şu an mahkemelikmiş. Diğer iki foto ise caminin çevresinde bulunan heykel ve kiliseye ait.
Şirok Sokağı |
Bu balkonların fotoğrafın neden koyduğumu merak ediyor olmalısınız. 1. balkon Atatürk'ün gençliğinde aşık olduğu Eleni'yi gördüğü balkonmuş. Büyük ve hüzünlü bir aşk hikâyesi, resmi tarihte bundan tabii bahsedilmiyor :)
2. balkon ise çiçeklerin güzelliği ile dikkatimi çekti. Sahibi her yıl bir başka renkte çiçekle balkonunu donatıyormuş. Makedonya'da dikkatimi çeken şeylerden biri pencere önü ve balkonlarda çok fazla çiçek olmasıydı, en bakımsız görünen ev bile böylece hoş bir görüntü kazanıyor bana göre.
Triliçe |
Orduevi |
İdadi-i Askeriye |
Atatürk'ün üniformaları, fotoğrafları ve kıyafetleri müzede yer alan objeler arasında.
Kent Müzesi |
İlk fotoğrafta müzenin genel görünümü, 2. fotoğrafta 15. yy.dn kalma bir seramik fırınının maketi, son fotoğrafta ise Makedon düğünlerinde giyilen gelin ve damat kıyafetlerinden örnekler görmektesiniz. Gelinin üzerinde yaklaşık 30 kg ağırlık varmış.
Manastır'dan sonra Resne'ye hareket ettik. Resne, Bitola ve Ohrid arasında yer alan bir şehir. Manastır'a uzaklığı yaklaşık yarım saat. Resne'nin de elması meşhur olduğundan yolda pek çok elma bahçesi gördük.
Şehrin en bilinen yapılarından bir tanesi. Niyazi Beye ait ev, Niyazi Bey 1908 Jöntürk hareketinin lideri.
Niyazi Bey'in evi daha doğrusu sarayı fransız stilinde inşa edilmiş ve Makedonya'nın Versay'ı olarak anılmaktaymış. Bu ev şu anda seramik müzesi olarak kullanılıyor.
Jöntürklerin öncülerinden Niyazi Beyin kışlası |
Kalkandelen, Manastır ve Resne'yi gezdikten sonra konaklamak için Ohri'ye geldik. Şehre Türkler Ohri, yabancılar ise Ohrid demeyi tercih ediyorlarmış. Rid tepe anlamına gelen bir kelimeymiş.
Ohri'ye akşam saatlerinde gelince önce akşam yemeğimizi yemek istedik. Rehberimiz Ohri'de somon ve alabalık yememizi önerdi. Yine rehberimizin önerisi ile göl kenarında bulunan Belveder Restoran'a gittik. Önce meze tabağı geldi, bir iki mezenin ne olduğunu teşhis edemedim :), sarımsak ve zeytinyağı ile yapılan ilginç bir ezme ve onun dışında zeytini, tereyağı, barbunya ve turşu vardı ortaya gelen bu tabakta. Yine ortaya gelen karışık salata ve ana yemek için benim tercihim balık oldu. Balığın lezzeti ortalama düzeyde, porsiyonu ise bence gayet azdı (3 adet sardalya boyunda balık) Tatlı olarak şambali vardı, zaten şerbetli tatlılara mesafeli yaklaşan biri olarak benim tek çatalda içimi baydı ancak beğenenler oldu. Son fotoğrafta ise pek net olmasa da çok güzel Makedon ezgileri çalan müzisyenler var. Bu yemek için yaklaşık 10 eoru ödedik, fikir vermesi için onu da yazayım.
Ohri çarşıdan görüntüler |
Bu arada rehberimizden birkaç kelime Makedonca öğrendik: fala: teşekkür ederim, vada: su, lep: ekmek, izvinide: özür dilerim demekmiş :)
Ohri Belveder Otel |
Ayrıca otelin içinde bir kısmı satılık olan bazı antika eşyalar da vardı ve dekorasyon açısından hoş bir hava yaratıyordu bu objeler.
Yarın Balkanlar turumuzun 3. günündeki Ohri tekne turu ile yazı dizime devam edeceğim, takipte kalın :)
Yazımın özeti:
Kalkandelen, Manastır ve Resne'de ne yapmalı, ne yemeli?
Kalkandelen
- Alaca Camii
- Halveti Tekkesi
- Kalkandelen Manastır yolunda Straja'da mola, yöresel hamur işleri
Manastır (Bitola)'da
- Tarihi bedesten
- Eski çarşı
- İshak Çelebi Camii
- Saat Kulesi
- Şirok sokak
- Askeri İdadi ve Kent Müzesi
- Triliçe (tatlı)
Resne
- Niyazi Beyin evi
Belvedere Otel hoştu ama biraz eskiceydi değil mi?
YanıtlaSilBir de o mısırlı tuzlu kekin tadı hala damağımda ,bizdekiler daha kuru oluyor.
Teşekkürler yeniden yaşattın gezimizi.
Ben de yorumunuz için çok teşekkür ederim :)
SilElveda Rumeli dizisini izlerken bu Manastır'ı ne çok görmüştük, beni o günlere götürdün Müboşum. Geçen akşam haberlerde de mutfaklarla ilgili bir haber vardı, orada da triliçeden bahsettiler ve hatta tadanlara fikirlerini sordular. Tatlı, kendini görünüşünden belli ediyor, eminim nefistir. Yine kalemini konuşturmuşsun Hocam :)) Ellerine sağlık..
YanıtlaSilAblacım mahcup etti güzel sözleriniz teşekkür ederim :)
Sil